Dağ mı tırmanıyoruz, platformer mı oynuyoruz, yoksa insanlığın modern problemlerine yakından bir bakış mı atıyoruz, emin olamadığınız oyun. The Game Awards 2018’de, En İyi Oyun da dahil dört kategoriye aday olan, bu dört kategorinin ikisini kazanan, ve 2018’de içimde ukte kalan oyun olarak seçtiğim Celeste’i, geç kalmış olsam da oynadım, ve bu oyuna dair paylaşmak istediğim çok şey var.

Bir avuç insan tarafından yapılan oyunlar, bir süredir büyük firmaların çıkardığı büyük bütçeli, devasa kapsamlı AAA oyunlara kafa tutar oldu. Tabi ki uzun zamandır vardı bu oyunlar; nihayetinde o şimdinin büyük firmaları, “kötü adamları” da bir zamanlar garajlarındaki “kodlama mağaralarında” birkaç arkadaşın bir araya gelerek çıkardığı oyunlarla buralara gelen küçük oluşumlar şeklinde oyun sektörüne girmişlerdir.

İşte böyle dört kişilik bir grubun ortaya çıkardığı bir eser, Celeste.

Öyle bir eser ki, Red Dead Redemption 2 ve God of War’un yanında, 2018’in en iyi oyunu kategorisine aday gösterilmiş bir indie oyun Celeste.

Bugün biraz platform oyunları, dağlar, zorluk seviyesi ve metaforlar hakkında konuşacağız.

Celeste rüzgar
Bazen rüzgara rağmen ilerlemek gerekir. | Celeste

Madeline’ın “parçaları”

Neden bilmediği bir sebepten dolayı Celeste Dağı’na tırmanmaya karar veren Madeline ile tanışın. Kızıl (pembe?) saçları, mor gözleri, al yanakları ve mavi montu ile rengarenk bir karakter olan Madeline, içinde uçsuz bucaksız bir karanlık barındırıyor. Onu, kendi ifadesiyle “okyanusun dibine sürükleyen” bir karanlık. Bu yazıyı okuyan herkesin şu ya da bu şekilde, büyük ya da küçük de olsa, hayatlarının bir noktasında tanıştıkları bir karanlık.

Depresyon.

Madeline, belki bu depresyondan, belki de kendine bir şeyleri kanıtlama gereği duymasından dolayı karar veriyor Celeste Dağı’nı tırmanmaya; bu noktayı -muhtemelen bilinçli bir şekilde- muğlak bırakıyor hikaye. Ve, sebebi ne olursa olsun, bu dağın eteklerinde Madeline’ı buluyor ve onun kontrolünü ele alıyoruz.

Oyuna dair ilk söylemek istediğim, son derece sıkı, derli toplu kontrolleri. Oyun hiçbir girdinizi yutmuyor; Madeline tam olarak istediğiniz neyse onu yapıyor. Tabi bu durum, ilk başlarda aleyhinize çalışıyor, zira karakterinizi nasıl kullanmanız gerektiğini anlayana kadar defalarca ölüyorsunuz…kaldı ki bunu öğrendikten sonra da ölmeye devam ediyorsunuz; bu konuya sonra geleceğim. Ama Celeste, temelinde çok basit üç hareketin üstüne kurulu: Madeline zıplayabiliyor, karakterinizi hızlı bir şekilde istediğiniz bir yöne gönderen (ve çift zıplama olarak da kullanabildiğiniz) “dash”‘i kullanabiliyor, ve duvarlara tırmanabiliyor -ancak bir süre sonra yoruluyor, o yüzden hızlı olmalısınız.

Bir platform oyunu için vazgeçilmez olan bu cilalanmış kontroller temeli üzerine kurulan onlarca değişik mekanik, her yeni bölümü taze tutuyor. Yapımcıların fazlasıyla fikri varmış; hiçbir bölümde mekanikler birbirini tekrar etmiyor (tüm mekanikleri kullanarak Celeste ustalığınızı göstermeniz gereken son bölüm hariç). Bir bölümde baloncukları kullanarak engelleri aşarken bir diğerinde, dash’i kullandığınızda yer değiştiren platformları akılda bulundurmanız, buna göre hareket etmeniz gerekiyor. Veya bir başkasında yürüdüğünüz platformdan bir daha geçemiyor oluyorsunuz. Veya bir başkasında tüyler yardımıyla bir süre uçabiliyorsunuz…. Böyle uzayıp gidiyor Celeste’in sayısız fikirleri.

İlerledikçe en az Madeline kadar ilgi çekici ve renkli karakterlerle karşılaşıyoruz; ki bunlardan bir tanesi [ufak çaplı spoiler uyarısı] Madeline’ın “bir parçası” olan kötü yanı. İsmi her ne kadar oyunda “Part of You” olarak geçse de, oyun komünitesi arasındaki lakabı Badeline olan bu karakter, oyun hikayesinin odaklarından biri oluyor. Depresyon, anksiyete, panik atak, güvensizlik gibi sorunları, Celeste Dağı’nın yardımıyla bir vücuda bürünen Madeline, tırmanışı boyunca Badeline ile de başa çıkmak zorunda [ufak çaplı spoiler’ın sonu] .

Celeste, part of you
Yapımcılar, anlattıkları hikayenin griliğine tezat oluşturacak bir renk paleti seçmişler. İyi ki de öyle yapmışlar. | Celeste

Kimse Celeste’e tırmanmanın kolay olduğunu söylemedi.

Bu oyuna dair daha önce bir şeyler okumuş, veya Awesome Games Done Quick’in moral ve sinir bozucu speedrun’ını izlemişseniz biliyor olacaksınız ki, Celeste zor bir oyun.

Geçmeniz gereken bölümler, Madeline’ı en son checkpoint’e gönderecek birçok tehlikeyle dolu. Dikenler, boşluklar, sizi ezmeye çalışan platformlar, bastığınızda bir süre sonra yok olan platformlar, ve bunun gibi birçok tehlikenin kombinasyonundan oluşan bölümleri geçmeye çalışırken her ölümünüz, oyun tarafından sayılıyor, ve 1000’i rahatlıkla geçen bu sayıyı kayıt dosyanızın üzerinde gururla taşıyorsunuz. Özellikle de opsiyonel olan collectible’ları (ki bu oyunda çilek olarak karşımıza çıkıyorlar), ve bölümlerin daha da zor versiyonları olan “B-Side” ve “C-Side”‘ları bitirmeye yeltendiyseniz, bu ölüm sayacı astronomik ifadelere yaklaşıyor. Belki de bu yüzden, ilk çıktığında Celeste için “platformer’ların Dark Souls’u” yakıştırması bol bol kullanılmıştı.

Buna katılmamam elde değil.

Evet, Celeste zor bir oyun. Ama zorluğunun farkında olan, ve bunu benimseyen bir oyun aynı zamanda. Oyuna eklenmiş olan “Assist Mode”, karakterinizi ölümsüz kılmak, zamanı yavaşlatmak gibi birçok “hileyi” kullanabilmenizi sağlıyor. Eğer bir bölümü geçememekten yıldıysanız, bunu tamamen atlamanıza bile göz yumuyor. Dark Souls’un, bir boss’u yenemediğiniz takdirde size yardım ettiği pek söylenemez; hatta genellikle Souls oyunlarında ölümün bir yaptırımı vardır (her oyunda olan “soul”larınızı kaybetme, veya ikinci oyundaki her ölümde canınızın biraz daha azalması mekaniği gibi). Ancak Celeste’te her ölüm, sizi nirvana’ya, “zen noktasına” yaklaştıran bir başka basamak olarak görülüyor. Ve bence tam da bu yüzden oyun ölümlerinizi sayıyor: Ne kadar öldüyseniz, ustalığınız biraz daha artıyor, ve Madeline’ı “iç huzuruna” biraz daha yakınlaştırıyorsunuz.

İşte bu yüzden yukarıda kayıt dosyası üzerine yazılan ölüm sayınız hakkında konuşurken, “gururla taşıyorsunuz” şeklinde ifade ettim. Celeste, kendi zorluğunu ve oyuncu ölümlerini öyle benimsiyor (ve benimsetiyor) ki, bu sayı bir utanç sembolü olmaktan tamamen çıkıyor.

celeste, ölüm sayısı
Gururla taşıdığım ölüm sayım! B-Side’lara başlayınca bu sayı birkaç katına çıkacak gibi duruyor. | Celeste

Oyun müzikleri listesine üst sıralardan giriş yapmak

Celeste aynı zamanda 2015’in Undertale’inin ardından duyduğum en iyi soundtrack’e sahip oyun. Defalarca öldüğünüz bir odayı oynamayı sürdürmenizi sağlayan bir başka etmen de bu muazzam müzikler. Tıpkı oyun mekaniklerinde olduğu gibi her bölümün müzik konsepti de farklı. Bu konseptler ve “leitmotif”ler (yani bir parçada tekrarlanan ana temalar), o bölümlerin “B-Side”larında da karşımıza remikslenmiş biçimde çıkıyor. Ayrıca yine B-Side’larda olan müziğin ritmine göre belirip kaybolan platformlar yardımıyla, müzik tamamen oynanışa yediriliyor ve Celeste, müzikleriyle bir bütün oluyor.

Yine burada Celeste’e, zorluk seviyesiyle ne denli ustaca başa çıktığına dair hakkını vermemiz gerekli. Müziklerini bile, zorluğunu bir parça yumuşatmak ve oyuncusuna az da olsa bir dinginlik kazandırmak için kullanarak erişilebilirlik konusunda çığır açan yapımcıları ne kadar kutlasam az. Hoş, The Game Awards 2018’den sonra, benim tarafımdan kutlanmaya çok ihtiyaçları olduklarını pek sanmıyorum, ama!

celeste, zorluk seviyesi
Ee…siz hareket etmeyin, ben kendim düşerim zaten.. | Celeste

Son Söz

Çıkışının üstünden bir yıl gibi azıcık bir zaman geçmişken aldığım, ve üç seansta, toplam 7-8 saat harcayarak bitirdiğim Celeste, tam da içimizde ukte kalan oyunlar yazımızda tahmin ettiğim gibi, bana “Neden daha önce oynamamışım ki!” dedirtti. Bir solukta bitirdiğim için her ne kadar bir süredir gözlerimi kapattığımda zıplayıp sağa sola dash eden Madeline’lar görsem de, bu durumdan hiç pişman değilim. Aksine, bu oyuna muhtemelen daha onlarca saat ayıracak; bütün collectible’ları toplayıp B-Side’ların hepsini bitireceğim.

Pişman olduğum tek şey, bu oyunu oynamak için bir yıl kadar geç kalmış olmam.

SaniyedeKare PuanıCeleste - Geç Kaldığımız Platformer

CDPR ve Dark Souls fanboy'u. Biraz hırslı. 3 yaşında MS-DOS'tan DOOM açıp oynayan; o zamandan bu yana da eline ne geçse oynamış. Adventure türü oyunların neden öldüğünü anlayabilmiş değil. Oysa Myst, Grim Fandango, Monkey Island falan ne güzel oyunlardı... Neden doktora yapmaya çalıştığını bilmiyor.