Kendinizi bir Tanrı gibi değil de, şeytanın boğazını çıplak ellerinizle sıkıyormuş gibi mi hissetmek istiyorsunuz? Doom Eternal size tam olarak bunu vaat ediyor, hem de olabilecek en iyi şekilde. Çıktığı günden bu yana yüzlerce yaratığın içinden geçtik ve Doom Eternal’ı sizin için inceledik!
Öncelikle belirtmeliyim ki Doom Eternal piyasaya +17 yaş etiketiyle çıktı. Bu incelemenin oyundaki atmosferi en doğru şekilde yansıtmasını istediğim için ne görüntülerden ne betimlemelerden kısacağım. Dolayısıyla bu uyarıyı en başa yazmış olayım. Eğer 17 yaşından genç ve Nintendo Switch sahibi olan şanslı bir insansanız, size şiddetle yeni çıkan bir diğer şaheser Animal Crossing: New Horizons incelememizi okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca SaniyedeKare’nin ilk yetişkin oyun incelemesini yapmanın da heyecanını taşıdığımı belirteyim.
Doom Eternal kendine özgü karanlık dünyası ile bizlere bambaşka bir distopya sunuyor. Üstelik bunu Doom serisinden alışmış olduğumuz dar geçitler ve tek kapılı odalar ile de yapmıyor. Büyük bir başarı ile tasarlanan açık alanda geçen bölümler çocukluğumuzda yaşadığımız iç kararmasını hem renk paletleriyle, hem de bitmek bilmeyen yaratıklarla yapıyor. Bu oyunu diğer tüm benzerlerinden ayıran bir özellik ise bu yaratıkların üstüne tek başımıza son hız koşuyor oluşumuz. Üstelik bunu yapmak için – ve oyun ilerledikçe daha da hızlı yapmak için – can atıyoruz. Tüm bunları yaparken de inanılmaz müzikler bizi gaza getiriyor.

Doom Eternal = Sonsuz sertlik, sonsuz acımasızlık
Doom Eternal’a dair her şey inanılmaz SERT. Glory Kill ismindeki bitirici hamleler inanılmaz sert, karşımıza çıkan yaratıklar inanılmaz sert, dünya manzaralı uzay gemimiz inanılmaz sert, farklı upgrade seçenekleri ile gelen silahlarımız inanılmaz sert! Geriye kalan çoğu şey bizi bu sertlikten, acımasızlıktan ve hızdan alıkoymamak için sakince geri plana itilmiş. Karakterimizin adı bile Doom Slayer. Bütün bu sert, karanlık ve acımasız dünya adeta sinematik görüntüleri kalitesinde akan bir FPS ile buluşunca da tadından yenmez olmuş. Çok uzun zamandır lootbox ve rakiplerimin tepesindeki can barını görmeden oyun oynamamıştım. Son hızla pompalı tüfeğinizle üstüne koştuğunuz yaratıkların ne kadar canı kaldığını iskeletlerinin üstündeki etlerin ve derilerin ne kadar hasar gördüğünden anlıyorsunuz. Üstelik bu modellemeler o kadar başarılı ki, kendinizi normalde vurmanız gereken yaratıkların en hassas noktalarından ziyade yaratıkların başka yerlerinde delikler açarken buluyorsunuz.
Daha hızlı ve daha hızlı
Doom Eternal bu incelemenin asıl konusu olan hikaye moduna ek olarak bir de multiplayer moda sahip. Bakarsınız bu ay sonunda bu modu da incelediğim başka bir yazı buralarda beliriverir. Doom Eternal’ın hikayesi, serinin en son oyunu Doom (2016)’nın tam da bıraktığı yerden devam ediyor. Cehennemin derinliklerinden gelen binlerce yaratığa karşı tek başımıza savaş açıyoruz. Dünyamızı ve belki de sağ kalan ufak bir topluluğu kurtarmak için çeşitli yaratıklara ve bunların efendilerine kafa tutuyoruz. Oyunun hikayesine dair spoiler vermemek için bu kısmı aşırı detaylandırmıyorum ancak zaten Doom da hikayesi için oynanan bir oyun değil!
Hikaye moduna başlarken karşımızda 4 adet zorluk tercihi bulunuyor. Bunların isimleri sırasıyla I’m too young to die (Ölmek için çok gencim), Hurt me plenty (Sert vur), Ultra-violence (Ekstra şiddet) ve Nightmare (Kabus). Bu zorluk seviyelerine ek olarak Ultra-nightmare modunu seçerek tek bir can ile oyunu Nightmare zorluk seviyesinde bitirmeye çalışmak veya Extra Life modunu seçerek haritadan topladığınız canlar kadar ölebildiğiniz bir eski Doom tadı yakalamak mümkün. Üstelik hikayeyi tekrar oynamanız için sizi teşvik eden bir diğer şey de bölümlerde toplanabilecek onlarca upgrade, Codex parçası ve diğer gizli öğeler. Bu incelemeyi yazmaya daha hızlı başlamak için bu toplanabilir öğelerin çoğunu pas geçtim. Muhtemelen kendime bir Dark Souls ve “git gud” mantrası yaşatmak için daha sonra hikaye moduna daha zor bir seviyede tekrar başlayacağım ve haritadaki her karanlık köşeye ayak basmaya çalışacağım.

Bu oyunu incelememizi okuduktan sonra deneyimleyecek arkadaşlara tavsiyem, oyunun zorluğunu değil, sizin için yaratılan bu dünyadan aldığınız keyfi arttırmaya çalışmanız. Eğer ilk defa bir Doom oyunu oynayacaksanız, yaratıkların içinde boğulup usanmak yerine ayarlardan zorluk seviyesini düşürmeniz çok doğru bir karar. Üstelik oyun da sizi bunu yapmanız konusunda destekliyor. Eğer çok daha deneyimli bir FPS ve Doom oyuncusu iseniz oyun size hem daha zor ölen yaratıklar hem de harita içerisinde farklı zorluklar sunmaya sürekli olarak devam ediyor. Örneğin bazı haritalarda yer alan toplamda 6 adet olan Slayer Gates’lerdeki bütün ekstra zorlu yaratıkları alt ettiğinizde oyunun gizli silahı Unmaykr‘a sahip oluyorsunuz. Karşınıza çıkan yaratıkların zorluklarına ek olarak Doom size haftalık bazı görevler vererek yeteneklerinizi test ediyor.
Biraz daha hızlanalım
Hikayenin aksine oyunda kullandığınız silahlar tam olarak bu oyunu oynama nedenlerinizden birisi olabilir. Oyuna, serinin klasik silahı haline gelmiş pompalı tüfeğimiz ve elektrikli testeremizle başlıyoruz ancak hemen sonrasında bizden çalınan silahları şeytanlardan teker teker geri topluyoruz. Her silahımızın bazı eklentileri ve oyun devam ettikçe geliştirdiğimiz bazı özellikleri var. Kendi oyun tarzınıza ve hızınıza göre bu modlardan size en uygun olanını aktif hale getirmek oyunun en keyif verici özelliklerinden birisi. Bence onca makinalı tüfek, plazma silahı gibi havalı silahların içerisinden en havalısı Super Shotgun isimli daha gelişmiş olan pompalı tüfeğimiz. Üstelik bu silahın eklentilerinden birisi olan kancayı karşımıza çıkan yaratıklara fırlatarak kendimizi zebanilerin tam ortasına çekiveriyoruz.
Silahlar konusundaki tek sorun oldukça sınırlı bir mermi kapasitenizin olması. Elbette çoğu odanın optimal çözümü hangi yaratığa hangi silahla saldırılacağınızı bilmekten geçiyor. Oyun bu konuda oldukça öğretici olmasına rağmen, sizi yapabileceğiniz saldırı seçenekleri içinde özgür bırakmıyor. Sıklıkla az merminizin kalması sonucu favori silahınıza kısa süreliğine veda ediyor ve oyunun direttiği silah yaratık kombinasyonlarına dönmek zorunda kalıyorsunuz. Bu arada yakın dövüş dinamiklerinin bu oyunda azalarak bitmesi beni biraz üzdü açıkcası. Glory Kill yaptığınızda tepemizde uçuşan yaratıkların gözlerini çıkartıp gırtlaklarından aşağı sokuyoruz veya testeremizi kullanarak karışımızdaki dev sürüngenleri 3 parçaya bölebiliyoruz ancak yakın dövüş dinamikleri bu oyunda oldukça sınırlı.

Bölümler boyunca ilerlerken topladığımız öğeler silahlarımızı olduğu gibi kendi yeteneklerimizi de geliştirmemizi sağlıyor. Burada sahip olduğumuz seçenekler yine oyun tarzınıza göre kişiselleştirilebilir ve size benimkinden bambaşka bir Doom deneyimi yaşatabilir. Örneğin bir yaratığı Glory Kill ile ikiye böldükten sonraki birkaç saniye boyunca daha hızlı adımlar atabilir veya öldürdüğünüz yaratıklardan çıkan canların, kendi canınınz dolu olduğunda patlayıp etraftaki yaratıkları öldürmesini tercih edebilirsiniz. Burada karşınıza çıkan seçenekler her ne kadar ilk başta biraz daha karmaşık görünse de bu menü arayüzlerine ve bu seçeneklerin oyuna tam olarak nasıl etki ettiğini anlamak oldukça kısa zamanınızı alıyor.
Şimdi biraz yavaşlayalım
Doom serisinin hali hazırda başarılı olduğu meselelerden birisi bölüm tasarımları. Bazı odalar gerçekten hızlı bir şekilde ilerlemeniz ve doğru kombinasyonları peş peşe yakalamanız için çok akıllıca tasarlanmış. Bu anlamıyla mekanlar benden tam puan alıyor. Ancak Doom Eternal bir FPS oyunundan beklenmeyecek bir denemede bulunmuş ve oyuna platformer alanları eklemiş. Yeri geldiğinde duvardan duvara uçarak, yeni geldiğinde dash reset (yok artık Celeste!?) ile birbirine dağlar kadar uzak ulan iki platformun üstünden atlayarak ilerliyoruz. Yine aynı platformer bulmacalarını çözerek demin bahsettiğim haritanın dört bir köşesinde gizlenmiş öğelere ulaşabiliyoruz. Bu platformer mekanikleriyle ilk karşılaştığımda ağzımın kenarında ufak bir gülümseme belirmiş olsa da bu bulmacaların oyuna hiçbir şey katmaması beni soğuttu. Hem çözümü ve geçmesi zor olmayan, hem de bizi yavaşlatan bu mekanikler bence oyunun dinamiğine oldukça ters düşmüş.
Oyunda hızımızı düşüren bir diğer etmen ise Codex’teki onlarca girdi. Burada her yaratık, her silah, ve dünyanın nasıl bu hale geldiğine dair bilgi parçacıklarını okuyorsunuz. Elbette bunları okumak zorunda değilsiniz ancak koskoca Assassins Creed serisinden Rönesans’a dair bildiği hemen her şeyi öğrenen şahsım için bu okumaları geçmek imkansız. Halbuki yapay zekadan oluşan yardımcımız Vega neden bu bilgiler açıldıktan hemen sonra bunları bize okumuyor bunu anlamadım. Okunacak o kadar çok girdi, takdir edilecek o kadar çok Artwork var ki, oyun benim gibi bazı oyuncular için istemeden de olsa biraz daha yavaşlayıveriyor.

Bu arada uzay gemimiz Fortress of Doom dünya manzaralı bir lokasyonda bir sonraki yaratık katliamından dönmemizi bekliyor. Her bölümün sonunda gemimize dönerek akıllı yardımcımız Vega’dan son gelişmeleri alıyor, eğer canımız çekerse önceden rehin aldığımız yaratıkları yeni silahlarımızla bir tur tokatlayıp geri geliyoruz. Gemimiz inanılmaz boyutlarda ve etrafta çok fazla etkileşime geçebileceğimiz bir şey yok. Ancak tüm Doom serisinin müziklerini biriktirip, posterleriyle duvarlarınızı şenlendirebilirsiniz.
Doom Eternal, “müzikleri mükemmel olan bir oyunun kötü olamayacağı” tezimizi bir kez daha doğruluyor. Çok akıllıca kurgulanan ses efektlerine ek olarak sürekli arka planda devam heavy metal, tüm bu aksiyon boyunca damarlarımızdaki kanın biraz daha hızlı akmasını sağlıyor. Bütün bu mükemmel atmosfer, sizi oyunda ilk karşılaştığınız ana menü ekranından itibaren içine çekiyor. Üstelik yapımcılar bazı soundtrack’leri kaydedebilmek için bir heavy metal korosu kurmuş! Yirmiye yakın heavy metal müzisyeninden oluşan bu koronun kurgusal bir dildeki şeytani ilahileri söylemesi tam olarak aşağıdaki video’da olduğu gibi görüntülere sahne oluyor. İ-NA-NIL-MAZ!
Doom serisinin en son oyunu Doom Eternal hiçbir yönüyle aceleye getirilmemiş ve serinin sevenlerine maksimum eğlence vaat eden bir oyun olmuş. Oyun dinamiklerinde yapılan bazı tercihlere katılmasam da genel olarak tam da beklediğim kadar büyülendim. Neredeyse 9 ay önce, Doom Eternal E3 2019 sunumunda Doğukan’ın yaptığı öneri oyunu incelememin ardından oldukça doğru görünüyor. Aylar önce izlediğimiz Doom Eternal videolarından çok daha hızlı ve çok daha kanlı bir Doom macerası sizleri bekliyor!