Double Fine Games’in çılgın hayal gücüyle vücut bulan Keeper, yine bir şekilde bizi büyülemeyi başarıyor.
Double Fine’ı severiz. LucasArts’ın eski point-and-click adventure klasiklerinden Full Throttle, Day of the Tentacle ve Grim Fandango gibi oyunlarının dizaynını yapmış olan Tim Schafer isimli deli tarafından kurulmuş olan bu şirket, sonrasında Brütal Legend, Broken Age, Costume Quest ve Psychonauts gibi harika oyunları bizimle buluşturdu. Özellikle de Psychonauts’u ya da devam oyunu Psychonauts 2’yi denemişseniz, Double Fine ile özdeşleşmiş, hem hayal gücü hem de deliliğin sınırlarında dolaşan oyun geliştirme stiline aşinasınızdır. İşte bu delilerin yeni oyunu Keeper, yakın zamanda bizimle buluştu. Buluştuğu gibi de uzun, birbirine benzeyen açık dünya oyunlarından içi şişmiş olan benim için çölde bir vaha oldu.

Keeper ama başka türlü Keeper
Keeper ismini duyan çoğu insan bu oyunun bir futbol kalecisiyle falan alakalı olduğunu düşünebilir…en azından oyunun artwork’lerini görene kadar.
Keeper’da siz bir deniz fenerisiniz. Evet, yanlış duymadınız. Bir deniz feneri. Ufak bacakları olan, her adımında kırık dökük yapısı sağa sola yalpalayan bir deniz feneri. Bir deniz feneri olmanın “küçük” bir sonucu olarak, hareketleriniz oldukça sınırlı. Hatta, yürümek ve ışığınızı etrafa çevirmek dışında yapabileceğiniz çok bir şey yok. İşte burada da devreye, kuş refakatçiniz Twig giriyor. Bu yeşil değişik (başka türlü nasıl betimleyeceğimi bilemedim) kuş, sizin erişemediğiniz yerlere gidip dünya ile etkileşime girmenizi sağlıyor, bazı puzzle’larda büyük rol oynuyor.
Ancak, Keeper’da bölümlerle en çok etkileşiminiz, ışığınız aracılığıyla oluyor. Bu ışık, dünyadaki çoğu şeyi, üstüne düştüğü anda değiştirme gücüne sahip; örneğin bazı duvarlar ışığınızı yansıttığınızda açılıyor, çiçekler yeşerip açıyorlar ve önünüzdeki uçurumları dallarıyla dolduruyorlar, ve bunun gibi daha bir dolu çılgınlığa açılan arayüzümüz oluyor ışığımız.
Keeper, bu basit oyun kurgusunu, oyunla olacağınız yaklaşık 4-5 saat boyunca diri tutmayı, her bölümde size yeni etkileşim mecraları sunarak başarmış. Örneğin bir bölümde, deniz fenerinizle zıplayabilmeye başlıyorsunuz; ya da diğer bir bölümde zamanı değiştirerek dünyanın geçmiş, gelecek ya da günümüz versiyonları arasında geçiş yaparak puzzle’ları çözmeye çalışıyorsunuz. Tabi ki bölümlere özgü “gimmick”ler bunlarla da sınırlı kalmıyor; ancak diğer değişimlerden bahsedersem hikayenin bir kısmını spoil etmiş olacağım, dolayısıyla bundan kaçınıyorum.

Bastım acid’i, yazdım kodumu
Gelelim şu meşhur Double Fine hayal gücüne. Daha önce Psychonauts serisini oynayıp hayal güçlerinin ucu bucağı olmadığını gördüğüm bu geliştiriciler, bence bu oyunda hepten kafayı yemiş olmalılar. Keeper’ın dünyasında gördüğünüz hemen her şey, psikoaktif birtakım ilaçlar almış birinin gözünden çıkma gibi. Etrafınızdaki renkler, ışığınızı yansıttığınızda açan çiçeklerin tonları, robot köyü ve onun sakinleri, ya da yengeç (????) köyün tuhaf kabukluları…hepsi adeta bir grup insanın bir araya gelip “oyunumuzu nasıl daha çılgın yaparız?” diye sormasının ürünü gibi.
Özellikle de oyunun sonlarına doğru geçtiğiniz bazı bölgelerde, bir Tool albümü artwork’üne geçiş yaptığınızdan şüphelenebilirsiniz.
Veya bu oyunu oynarken arkada bir Pink Floyd şarkısı açıp bu psikedelik deneyimi rahatlıkla perçinleyebilirsiniz.
Gerçekten Double Fine’ın böyle oyunları hala üretebilmesine hem şaşkın hem de minnettarım. Bu kadar sıradan, bu kadar “aynı” oyunun çıktığı bir piyasada, Xbox Game Studios’un satın aldığı Double Fine nasıl hala böyle çılgın fikirler sunup da kabul alabiliyor, gerçekten akıl dışı!
Kimse de çıkıp demiyor ki “Tim, kardeşim seni çok severim…ama biraz azalt şu LSD’yi”.
Yalnız, iyi ki de demiyorlar. Yoksa Keeper’ın sanat yönetmenliğini yapan Lee Petty isimli arkadaşı hiç tanımamış, şu deliliklerle dolu, hafif HR Giger esintili portföyünü hiç görmemiş olacaktık.

Tekdüzeliğin karanlığını yok eden ışık
Keeper’ı oynarken deniz fenerinin ışığı bana biraz bunu düşündürttü. Bu oyun, hayatınızı değiştirmeyecek. “Amerika’yı tekrar keşfetmiyor” da; ilk görsel hikaye / adventure oyunu değil malum.
Ancak Keeper, oyuncuyla geçirdiği kısa süreyi hatırlanabilir kılan birçok küçük fikre ev sahipliği yapıyor. Size (animasyonlar yardımıyla) bir deniz fenerinin duygularını aktarmaya, psikedelik dünyasında mantık çerçevesinde puzzle’lar çözmeye çalışıyor, ve bence bütün bunları da üst düzeyde başarıyor.
Oyun hakkında:
Keeper, Double Fine Productions tarafından, 17 Ekim 2025’te PC ve Xbox Series X/S’e çıkarıldı. Aynı zamanda Xbox Game Pass kapsamında. Bu inceleme, PC Game Pass versiyonu üzerinden yazılmıştır.


