Souls oyunlarının acımasızlığından nasibini almış herkes, ve almamış olan da birçok insan, çoktan bu oyunu oynadı; muhtemelen bitirdi bile. Ama biz yine de Elden Ring incelememizi -geç de olsa- yazalım…
Souls oyunlarıyla olan, belki bir nebze de olsa takıntılı, ilişkimden daha önce şurada bahsetmiştim. Sağlam bir Souls oyuncusu ve From Software fanboy’uyum; normalde “fanboy”luk olgusundan ne kadar nefret etsem de bunu söylemekten utanç duymuyorum. Benim için Souls oyunları sadece bilgisayar ekranı karşısında saç baş yolduran birer zaman kara deliği değil, aynı zamanda da bir yaşam biçimi, zira hayatın karşıma çıkardığı zorluklara bakış açımı değiştirmiş olan oyunlar bunlar.
Haliyle, Elden Ring’i ilk anons edildiği günden bu yana sabırsızlıkla beklemiş güruh içindeydim. Yalan yok, biraz da çekiniyordum bu oyundan. Malum, From Software’in ilk gerçek open world deneyimi olacaktı. Ve oyun sadece klasik From Software kült kesimi tarafından değil, neredeyse bütün oyun dünyası tarafından bekleniyor olmuştu. Çıkmasına haftalar kala Youtube reklamlarına kadar ulaşan bir pazarlama kampanyasına sahipti ve bu “hype”ı karşılayamayacak bir oyun çıkmasından ciddi anlamda korkuyor olmuştum.
Peki Elden Ring ne yaptı? Tıpkı içerdiği bazı boss’lar gibi, bütün bu korkularımı aldı, yerden yere, ardından duvara, sonra tekrar yere çaldı; kalbine bir mızrak sapladı ve akabinde de geriye kendisinden sadece bir gaz ve toz bulutu kalana kadar dilim dilim doğradı.
Elden Ring, Hidetaka Miyazaki ve bilimum deliden oluşan takımının -benim gibi- mazoşistlere son armağanı olmakla kalmamış, aynı zamanda bize verdiği en büyük armağan da olmuş. Bu oyun hakkında o kadar konuşacak şeyim var ki, nereden başlasam diye kara kara düşünüyorum.
Oyunla ilgili konuşmaya başlamadan önce ufak bir ibare vereyim: Geçtiğimiz yıl bol bol ödül toplamış ve belki de oyun yılının en büyük olayı olmuş olan Elden Ring’i, yer yer ufak spoiler’lar içererek değerlendirmek istiyorum. Her ne kadar kullandığım kelimelere özen gösterecek ve büyük spoiler’lardan kaçınacak olsam da, eğer hala oynamadıysanız ve hiç bilgi edinmeden bu dünyaya girmek istiyorsanız, şimdi lütfen sakin olun ve bu incelemeyi yere bırakın. Ya da sadece bu sayfayı kapatırsanız, o da olumludur.
Erdtree, O Erdtree!
Öncelikle Elden Ring, devasa bir oyun. Eğer siz de benim gibi “sıradan” bir yetenek seviyesine sahip bir ölümlüyseniz, bu oyunu bitirmeniz yaklaşık 60-70 saatinizi alacak. Nasıl uzun metrajlı bir maceraya adım attığımı ilk olarak Lands Between’e adım attığımda, birçoklarının “kara veba gibi kaçının” dediği Erdtree Sentinel boss’unu kesmeye inat edip nihayet başarınca çoktan oyunda 2 saatimin geride kaldığını fark ettiğimde anlamıştım. Eğer haritayı bol bol gezmek ve Elden Ring’in opsiyonel dungeon’larını ve dünyanın her tarafına serpiştirilmiş harika lore detaylarını da görmek istiyorsanız oynanış süreniz rahatlıkla 100’ü bulacaktır. O yüzden eğer siz bu oyunu henüz oynamamış olan -şanslı- kişilerden iseniz, oyun takviminizde sağlam bir yer açmaya hazırlıklı olun.
Oyuna ilk başladığınızda haritayı (ki sadece bu bile kanımca bir sanat harikasıdır) açtığınızda Limgrave’i görüyor olacaksınız. Haritanın “en ucuna kadar” tamamını gördüğünüzü düşünüp “e biraz küçük bir dünyaymış” diye düşünebilirsiniz. Ancak ilk büyük dungeon olan Stormveil Castle’ı geçip Liurnia’ya çıktığınızda haritanız genişleyecek ve orijinal haritanın yaklaşık 4 katı olacak. Ve haritanız, oyun boyunca size bunu yapmaya devam edecek. Bir noktadan sonra “ARTIK GENİŞLEMEZ YA” diyor olacaksınız; ancak o harita yine genişleyecek. Ve yine. Ve yine.
Çünkü Elden Ring, devasa bir oyun.
Üstelik FromSoft, bu büyük dünyanın hiçbir köşesini boş bırakmamayı da nasıl olmuşsa başarmış. Bütün Souls oyunlarında olduğu gibi, ana yoldan uzaklaşıp etrafı gezmek sizi mutlaka bir ödülle karşılaştırıyor. Bu ödül bir dungeon da olabilir, önemli bir item da; belki güçlü bir büyü, belki opsiyonel bir boss fight.. Elden Ring merakınızı mutlaka ödüllendiriyor ve geniş dünyasının her köşesini keşfetmeniz için size fazlasıyla inisiyatif sağlıyor.

Üstü kapalı hikaye anlatımına bir methiye
From Software, Elden Ring’in dünyası için George R R Martin ile çalıştıklarını büyük bir reklam malzemesi olarak yıllarca kullandı. Bu işbirliğinin oyunun hikayesine etkisini doğrudan görmek pek mümkün değil; malum, oyunun hiçbir yerinde bir imza görmüyoruz (sadece bir kılıcın Iron Throne’a olan net benzerliği dışında). Buna karşın ortaya çıkan dünya, her zamanki gibi bir FromSoft oyunundan benim beklediğim tüm “üstü kapalılığı” içeriyor. Bazen Lands Between’i gezerken karşınıza çıkan sıradan görünümlü bir heykel, bazen alakasız bir yerde bulduğunuz bir silah, bazen de birbirinden ilginç NPC’lerin söylediklerinin satır araları, size hikayenin detaylarını aktarabiliyor.
Bu üstü kapalı hikaye anlatımı, Elden Ring çıktığından bu yana birçok makaleye konu oldu. Kimileri bunun yorucu olduğunu ve oyunun -oldukça ilgi çekici olan- hikayesine gölge düşürdüğünü söylese de ben bunun aksini savunuyor olacağım. Sekiro: Shadows Die Twice incelememde, o oyun hakkında söylediğim nadir kötü şeylerden biri, hikayenin önümüze pat diye bırakılıyor olmasıydı. Bu bağlamda, From Software’in klasik Dark Souls hikaye anlatımı stiline Elden Ring’de dönüş yapmış olması beni ne kadar mutlu etti, bunu kelimelere dökmem mümkün değil. Çünkü bu muğlak hikayeler, bu sağda solda bulduğumuz küçük detaylar, beni Souls oyunlarına çeken önemli etmenlerden biri. Oyunun suratınıza çarpmadığı bir detayı kendiniz fark ettiğinizde hissettiğiniz keşif duygusu, Lands Between’in ücra köşelerini dolaştığınızda hissettiğiniz keşif mutluluğuyla birleşiyor; ve belki de çok zorlandığınız bir boss’u geçmek için bile size bir önayak oluyor, çünkü o boss’un ardındaki kapıda ne olduğunu görmek, bilmek istiyorsunuz.. Bu tatmini ben From Software oyunlarında olduğu kadar yoğun başka hiçbir oyunda yaşamıyorum.
Keza Elden Ring’i Elden Ring yapan bir etmen de bu üstü kapalı hikaye anlatımı olmuş. Oyuna 100+ saat ayırdıktan sonra bile farkına varmadığım sayısız detayı Youtube kanalı Vaatividya‘nın lore videolarını izleyerek öğreniyorum. İşin en acayibi de, bu videoları izledikçe Lands Between’e geri dönmek, bu detayları kendim de “keşfetmek” istiyorum.

Try finger but whole
Peki bu zorluklara tek başımıza mı göğüs gereceğiz? Eğer benim gibi bir hastaysanız evet, çünkü bir boss’ta başkasından yardım alırsa ölecek hastalığına yakalanmışsınız demektir.
Yok eğer böyle bir hastalıkla başa çıkmıyorsanız, Elden Ring size birkaç seçenek sunuyor. Öncelikle, her daha önceki FromSoft oyununda olduğu gibi Elden Ring de, bütün oyuncuların dünyaya, belirli kalıplardan çıkmamak şartıyla mesajlar bırakmasına olanak sağlıyor. Tabi ki “insan” X faktörünü içeren her durumda olduğu gibi bu mesajlar da faydalıdan troll’lemeye kadar geniş bir yelpazeye yayılıyorlar. Bazen “try jumping” yazan bir yamaçtan atlamak sizin için ölüm demek iken, başka bir yerde aynı mesaj, gerçekten size yardım etmeye çalışan bir oyuncu tarafından yazılmış oluyor, fakat siz ilk troll’e düştüğünüz için ikinci mesaja kuşkuyla yaklaşıyorsunuz. Sebebi ne olursa olsun en nihayetinde, yerlerde beliren bütün bu mesajlar, bu yollardan geçen tek kişinin siz olmadığınızı, bu zorluklarla karşılaşırken yalnız olmadığınızı hissettiriyor ve yüzünüze bir tebessüm yerleşmesine sebep oluyor.
Bu mesajların yanısıra, oyundaki birçok bölgede yanınıza bir başka oyuncuları çağırabiliyor ve co-op yapabiliyorsunuz. Daha önceki Souls oyunlarında sadece boss’lar için mümkün olan co-op, Elden Ring’de birçok dungeon için de mümkün kılınmış. Her ne kadar bütün dünyada arkadaşlarınızla dolaşıp oyunun tamamını co-op bitiremeseniz bile, bu multiplayer opsiyonu oyunu hem biraz daha sosyal, hem de nispeten daha kolay kılıyor. Ayrıca bir boss’ta takılmış arkadaşlarınıza yardıma koşmak da ayrı bir keyif kaynağı.
Yok eğer ben başka insanları çağırmam oyunuma diyorsanız, Elden Ring’in sizin de hayatınızı kolaylaştıracak bir çözümü var: Spirit Ashes. Bu özel item’lar sayesinde, (yine sadece oyunun belirli bölgelerinde) yanınıza bir ruh çağırabiliyorsunuz. Bu ruhlar en yakınlarında gördükleri düşmanlara saldırıyor ve sizin işinizi -çoğunlukla- kolaylaştırıyor. Örneğin eğer bir yakın dövüş build’ı kurmuşsanız, uzaktan düşmanlarınız üzerine oklar/büyüler yağdıran bir Spirit Ash, size dövüşlerde büyük bir avantaj sağlayabilir. Tabi bu noktada oyunun en “OP” Spirit Ash’i olan Mimic Tear’den bahsetmesek de olmaz. Bu arkadaş, karakterinizin bir klonu olarak yardımınıza koşuyor. Karakterinizde hangi zırh, hangi silahlar varsa; hangi büyüleri kullanıyorsanız, Mimic Tear de aynılarını kullanıyor. Dolayısıyla oldukça ağır vurabilen bir arkadaş olabiliyor kendisi. Özellikle New Game + öncesi birçok imkansız boss’u kolaylaştırabiliyor, hatta bazen de biraz “Acaba bunu kullanarak hile mi yapıyorum?” hissi doğuruyor.
Yine de, “oyunların ulaşılabilirliği” hakkında bol bol tartışmanın döndüğü bir zamanda, Elden Ring’i biraz daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için eklenen Spirit Ash’ler benden tam puan alacak; çünkü…
Could this be a strong enemy?
…Elden Ring, zor bir oyun. Bu incelemenin adının hakkını biraz daha veren bu ifadeyi yazmadan edemedim. Souls veteran’larını dahi sağlam zorlayacak birçok boss’a sahip bir oyun bu. Bazı noktalarda sinir bozucu seviyesine gelecek kadar zor bir oyun. Eğer oynadığım Souls oyunlarını zorluk olarak sıralayacak olsam, Elden Ring ve Sekiro muhtemelen ilk sıra için kapışırdı. Dolayısıyla, FromSoft’un bu oyunu az da olsa nispeten kolaylaştıracak birçok opsiyonu oyuncularına vermesi hiç şaşırtıcı değil. Bunlar da olmasa, hype ile ulaştıkları daha geniş kitleleri muhtemelen ilk boss’ta kaybedebilirlerdi. Zaten Elden Ring, bu yeni kitlelere de, daha oyunun başında, geri kalanından ne gibi beklentileri olması gerektiğini net bir şekilde gösteriyor.
Evet, senden bahsediyorum Grafted Scion. Öyle tutorial alanında durup yeni oyuncuları avlamak kolay. New Game+ ‘ta görüşürüz…
Hazır biraz sinir bozucu boss’lardan bahsediyorken, ve hazır ufak çaplı spoiler ibaresini de inceleme başında vermişken, Malenia’ya da bir kuple değinmesek olmaz. Malenia, belki de From Software’in yarattığı en tehlikeli boss. Hızı ve her size vurduğunda canının bir kısmını doldurmasıyla, hataya asla yer bırakmayan; kendisine eğer olması gerektiğinden bir santim bile daha yakın bir mesafedeyseniz kaçması neredeyse imkansız ve sizi tek atacak bir özel atağı (Waterfowl Dance) bulunan bu arkadaşı alt etmek için harcadığım saatlerin ucunu yitirdim. Yine bir nebze skalanın “sinir bozucu” sınırına tanjant çeken Malenia, neyse ki opsiyonel bir boss, ve kendisine ulaşmak için yapmanız gereken bir dolu şey var; haliyle çoğu oyuncu Malenia’yı görmeden oyunu bitirmiş olsa gerek. Velhasılı, Malenia achievement’ımı Steam profilimde gururla sergiliyor, ve kendisini henüz yenememiş souls-dostlarına başarılar diliyorum.

Başucu eserini bırakır, aradan çekilirim
Gelelim Elden Ring ile ilgili en büyük çekinceme. Oyunun çıkmasından bir yıl sonra yazdığım bu incelemenin en büyük avantajının, bu oyunun kalitesine ve gelecekte oyun dünyasına getirisine da bir bakış açısı edinebilmem olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle Elden Ring’in en büyük eksisinin, belki de fazla iyi bir oyun olması olarak görmeye başladım.
Evet, yanlış okumadınız. Biraz daha sabredin bana, ne demek istediğimi anlatacağım.
Geçtiğimiz yıllarda çıkan, artık kültleşmiş oyunları bir düşünün. Skyrim, Witcher 3, Breath of the Wild… Hepsi, alanlarında bir çıta yerleştirdi ve kendinden sonra gelen oyunların karşılaştırıldığı birer örnek oldular. Yine aynı şekilde, bütün bu oyunların üstüne yeni bir şeyler koymak çok zorlaştı, zira herkes yeni oyunları bu eskilerle karşılaştırıyor ve bu kalıplardan çıkarak yeni bir şeyler yapmalarını istemsizce kısıtlamalarına sebep oluyordu.
Elden Ring de, FromSoft’un başucu eseri oldu. Belki de dört dörtlük bir Souls oyunu yaratmış oldular, ve dürüst olmak gerekirse, bunun üstüne nasıl koyacaklar, hiç bilemiyorum. Bundan sonra gelen bütün souls-like’lar da ister istemez Elden Ring ile karşılaştırılacak, ve bunun sağlıksız bir karşılaştırma olduğuna daha önceki bir incelememde değinmiştim. Oyunları kendi vakumlarında, onlardan aldığımız keyif ile değerlendirmek varken, başka oyunlarla karşılaştırıp “bir Elden Ring değil” demeye yatkınız; ve belki de bu sebepten Elden Ring’in devasa boyutuna, hikayesine veya mekaniklerine ışık tutamadığı için harcayacağımız onlarca oyun olacak.
Aynı şey From’un bundan sonra çıkaracağı oyunlar için de geçerli. Hatta belki de durum onlar için çok daha vahim. Herkes onlardan yeni bir Elden Ring bekleyecek ve her yeni çalışmaları, bu oyunun gölgesinde incelenecek. Geçen ay Game Awards’da eski bir IP’lerine, Armored Core serisine döneceklerini açıklamaları belki de bu yüzden. Souls oyunlarına bir “es vermeleri” gerektiğinin muhtemelen farkındalar. Bu oyunların büyük bir hayranı olan benim için bu durum her ne kadar üzücü olsa da, çok şaşırtıcı da değil. Yine de söylemeden edemeyeceğim, şahsen ben yeni Armored Core oyunundan ziyade, Elden Ring’e yakında çıkarmaları öngörülen DLC’yi dört gözle bekliyor olacağım.